Bu soruya bilim platformunda yer yermez isek, büyük bir yanlış yapardık diye düşünerek ekliyorum. İki net soru tümcesi ile sizlerleyim.
- İnsanla maymun akraba mıdır?
- Maymunla insanın yakınlık derecesi nedir?
İnsanın evrimine ışık tutan fosillerin birçoğu yüzyılımızda bulunmuştur. Bu arada insanın maymunla yakınlığına ilişkin kanıtlarda büyük bir artış göze çarpmaktadır. Maymunların davranışları üzerindeki incelemelerin yoğunluk kazanmasıyla, insanın gerçekten kendine özgü bir özelliğinin olup olmadığı sorusu daha bir ağırlık kazanmıştır.
Taksonomistler çoğunluk insanı “Hominidae” familyasına, şempanze, goril ve orangutanları “Pongidae” diye başka bir familyaya sokmaktadır. Bir bölümü de insanı ayrı bir familya saymayı gereksiz görmektedir. Maymunların da kendi aralarında kimi farklılıklar gösterdiğini biliyoruz. Maymun ve insan aynı kökten milyonlarca yıl önce ayrılan iki değişik türdür. Bu, ortak atalarımızın yan maymun yan insan olduğu demek değildir, elbet. Ne var ki, bu iki yakın türden her birinin birtakım ayırıcı özelliklerine karşın aralarındaki anatomik benzerlikler gözden kaçmayacak kadar belirgindir, iki türün kemik ve kaslan, büyüklük küçüklük farkları bir yana, bire-bir eşleştirilebilir yapıdadır.
İnsan anatomisinde gözlenen modifikasyonların çoğu iki-ayaklı olma, dik durma ve kafatası ile omurga sütunu arasındaki kavşağın konumu gibi farklardan doğmaktadır. Baş yapısındaki modifikasyonlar özellikle daha belirgindir. İnsanda baş gövdeye göre daha büyüktür. Beynimiz ortalama 1.400 cm.3’tür. Oysa bu şempanze için 400 cm.3, goril için 500 cm.3 olarak saptanmıştır. İnsanın kafatası daha küresel olup alnımız doğrudan yüzümüzün önü üstünde yükselir. Azı dişlerimiz paralel değil, parabolik yay biçiminde kurulmuştur; maymunlarınki ile karşılaştırıldığında daha küçük ve basıktırlar.
İnsanı maymunlardan ayıran en büyük farkı anatomide değil davranışta bulmaktayız. Ne var ki, tüm üstün zihinsel yeteneklerimize karşın davranışlarımızda gerçekten “bize özgü” diyebileceğimiz özellikleri tanımlamada antropologlar büyük güçlüğe uğramıştır. Bir zamanlar insan “araç kullanan tür” diye tanımlanmıştı. Sonra maymunlarla daha başka hayvanların da araç kullandığı saptanınca, bu kez insanı “araç yapan tür” (homo faber) diye tanımlamak yoluna gidilir. Ancak bu da, Jane Goodall adındaki ünlü gözlemcinin, şempanzelerin “termite” denilen böceklerin yuvasına sokmak için çubuk yonttuklarını saptaması üzerine geçerli bir tanım olmaktan çıkar. Dahası şempanzelerin bu davranışı bir tür eğitim yoluyla öğrendikleri göz önüne alındığında, “kültürel gelenek” dediğimiz olgunun da insana özgü olmadığı söylenebilir. Bunun bir kanıtını da Japon maymun birliklerinin geliştirdikleri bir gelenekte buluyoruz. Bunlar yemek için topladıkları tohumları toz, toprak ve kumdan arındırmak için önce suya atmakta, sonra yemektedirler.
Maymunla insan anatomileri arasındaki farkların çoğunun organizmanın çeşitli organlarının büyüme hızını yöneten birkaç gen’den kaynaklandığı söylenebilir. Öyleyse, iki tür arasındaki farklar belki de ilk bakışta sandığımız ölçüde büyük değildir. Bu olasılık, maymunlarla akrabalığımızı en sağlam biçimde kanıtlayan moleküler biyolojinin son otuz yılda sağladığı verilerle büyük ölçüde pekiştirilmiştir. Özellikle moleküler genetik’e kısa bir bakış bu verileri anlamamızı kolaylaştıracaktır.
Genlerin birçoğu protein oluşturmaya yönelik kodlanmış bilgi içerir. Proteinler yirmi kadar değişik amino-asiti içine alan doğrusal zincirlerdir. Bir proteinde ortalama 1500 DNA nükleotide karşılık 500 amino-asit vardır. Bu, bir proteinin ne kadar çok mutasyona olanaklı olduğunu gösterir.
Canlı dünyada herhangi iki türe ait bir proteindeki amino-asit farklarının sayısı, o iki türün genetik olarak ne denli farklı olduğunu gösteren iyi bir ölçektir. Genellikle, bu şekilde ölçülen genetik fark, söz konusu türlerin ortak atalarından bu yana geçen süreyle orantılıdır. Örneğin, değişik memelilerin, sürüngenlerle karşılaştırıldığında, sürüngenlerden çok birbirine, balıklarla karşılaştırıldığında balıklardan çok sürüngenlere benzediğini biliyoruz.
Evrimin geçirdiği uzun dönemler göz önüne alındığında, DNA’daki ortalama değişme hızının aşağı yukan sabit kaldığı söylenebilir. Buna bakarak, biyologların çoğu, protein ya da DNA’daki farkların, karşılaştırılan türlerin ortak atadan ne zaman ayrıldıklarını gösteren bir tür “saat” olarak kullanılabileceğine inanmaktadır.
Maymun ve insan proteinlerinin yakın benzerliği hayret verici ölçüdedir. Örneğin, “hemoglobin” dediğimiz kanda oksijen taşıyan protein, hem insan hem maymunlarda aynı düzende 287 amino-asit içermektedir.
Oysa iki ayrı kurbağa türünde bile hemoglobin tam 29 amino-asit fark göstermektedir. Buna karşılık, bir kas proteini olan mioglobindeki 153 amino-asitten yalnızca bir tanesinde insanla şempanze farklıdır.
Biyo-kimyagerlerin 12 çeşit protein üzerinde yaptıkları bir araştırmada insanla şempanzenin her 1.000 amino-asitten ortalama 7 tanesinde farklı olduğu saptanmıştır. Protein ve DNA’dan sağlanan veriler insanla maymunların genetik olarak birbirine benzerliğinin, dış görünümlerinde özdeş olan bazı meyve sinek türlerinin ya da farelerin kendi aralarındaki benzerlikten daha büyük olduğunu göstermektedir. Bu benzerlik o denli büyüktür ki, insanla maymunun ortak kökten ayrılışlarının beş milyon yıldan daha gerilere uzanmadığı hesaplanmıştır.