İnsanlar ortalama ağırlığı 1300 gram ila 1800 gram arasında olan ve bilgisayarın çalışma prensibine benzeyen bir organla yaşıyor.
Yapmak istediklerimizi, uygun organ ve uzuvlara geri göndererek insanı insan yapan en değerli organımız.
Fakat bu bilgisayarın yapısı hala o kadar karmaşık ki, ağlamamız, gülmemiz ve kendi kendini geliştiren yapısıyla diğer bilgisayarlardan ve canlıların beyinlerinden biraz farklı çalışıyor.
Nasıl mı? Gelin birlikte bakalım…
Kabaca beynimiz NEREDEYSE 2 yumruktan biraz daha büyük, görsel olarak cevize benzer ve 100 milyara yakın nörondan oluşur.
Bu hücreler ve omurilik sayesinde merkezi sinir sistemini kontrol eder.
Çevresel sinir sistemini kontrol eden insan beyni hemen hemen her şeyi bu şekilde kontrol eder.
Kalp atışımızı denetler, nefes almamızı ve sindirim sistemini yönetir, düşünme, mantık ve soyutlama gibi karmaşık zihinsel eylemleri de yine beynimiz yapar.
Beynimizi oluşturan ana yapılar 3 bölümden oluşur.
Bunlardan ilki Beyin sapı, omuriliğin tepesini çevreleyen bölgededir.
Bu bölge nefes alıp vermemizi, tehlike sinyalleri aldığında aktive olmak üzere reflekslerimizi kontrol eden bölgedir.
İlginç isimli Limbik sistemimiz, beyin sapını çevreler ve beynin en duygusal yapısıdır.
Bir diğer görevi ise beynimize kaydettiğimiz hatıraları düzenlemektir.
Bu yüzden kendisi çok aktif çalışır ve hayatımıza etki eden olayları yorumlamamıza, duygusal bağ kurduğumuz hikaye ve kişileri hatırlamamıza sebep olur.
Gelelim bizi asıl özel kılan bölgeye: Neokorteks’e.
Neokorteks beynin düşünce merkezidir.
Görme, işitme, konuşma, üretme, ve düşünceyi yorumlama gibi hayati öneme sahip işlevleri yerine getirir.
Bunları yaparken bir yandan yerine getirdiği bir başka inanılmaz işlev ise, az önce saydığımız konuşma, işitme ve görme gibi eylemlerin hepsini ayrı olarak işlemesi ve hızlı bir biçimde çözüm üretebilmesidir.
Öncelikle beyin tıpkı diğer organlarımız gibi değerleri iyi dengelenmiş, sağlıklı bir kana ihtiyaç duyar.
Oksijen ve glikoz, beynin en çok ihtiyaç duyduğu besin kaynağıdır.
Bunu dört atardamar sayesinde sağlar.
Beyin bu besinini kılcal damarlar sayesinde tüm bölgelere eşit olarak dağıtır.
Ve tüm sistemi sürekli kullanmamız için hazır tutar.
Yani beynimizin yüzde kaçı çalışıyor gibi sıradan bir sorunun cevabını da böylece verelim.
Beyin hiç durmaksızın aralıksız çalışır.
Beynin nasıl çalıştığını anlamak için gelin küçük bir örnek verelim: Beynimizi ayak bastığımız dünyamız olarak düşünün.
Ve bu dünyaya tam 100 milyar insan koyun ki, şu an dünyada sadece 7.7 milyar civarı kişiyiz.
Tüm bu insanların aynı anda ve sürekli internete girip konuştuklarını, paylaştıklarını, videolar gönderdiğini hayal edin?
Bu manyetik ağı da kan akışımız olarak düşünebiliriz.
Trilyonlarca işlemin aynı anda tüm ağı çalıştırmak için sürekli çalıştığını hayal edin. İnanılmaz bir durum değil mi?
Peki bunu ne sağlıyor? Bunu anlatmamız için gelin sizi anne karnında yaşayan minik bir dostumuzun tıpkı hepimizin gibi yaşadığı hikayesini anlatalım.
Beynin oluşumu ve nasıl çalıştığını daha iyi anlamak için; hamileliğin 4. haftasında beynin en hızlı geliştiği zamana gidelim.
Mucizevi çalışkanlığa ve hiç bitmeyen enerjiye sahip nöronlarımızdan bahsedelim.
4.hafta başlangıcında dakikada 500 bin nöron üreten vücudumuz, bu en uzun ömürlü hücreyi bizlere bol bol üretmektedir.
Ama onlar bile tek başlarına bütün bu yükü kaldıramazlar.
Glial'ler kaygan lifler oluşturarak , uzun yollar inşa ederler.
Bu kurulan yollar nöronların harekete geçmesiyle anne karnında bulunan bizleri 6. ayımızda neredeyse tüm gelişimini tamamlamış olarak hazırlar.
Yani beyin, şimdiki bildiğimiz beyin şeklini alır ve yetişkin bir insan olana kadar gelişimini devam ettirir.
Peki beynimiz optimal gelişmişlik düzeyine geldikten sonra etrafımızda olup bitenleri nasıl çözümler?
Videonun başında da belirttiğimiz gibi, bunu çevresel sinir sistemi olarak adlandırdığımız omurilikteki 1 milyar nöron sayesinde yapar.
Bu büyük sistemi incelemeye hücrelerle devam edelim.
Her biri milimetrenin 200'de 1'i boyutundaki mikroskobik hücrelerdir
Bu çok ama çok küçük kahramanlar bir araya gelerek bir sürü işlem yaparlar ve beyin aritmetiğinde nöronlara destek olurlar.
Bu hücrelerin zarları üzerinde kendilerine ulaşan bilgileri almak için antenler bulunur.
Elektriksel uyarı olarak dilimize çevirdiğimiz bu dendritlerin bağlı oldukları ana gövde ve aldıkları bilgiyi yayan akson diye nitelendirdiğimiz vericileri, yani bilgiyi yayan santralleri vardır.
Bu aksonların gözle görülmeyecek hünerleri mevcuttur.
Antenler dendritden aldıkları mesajı akson'a iletirler, akson kanallarında ise bilginin dağıtımını yapacak ve diğer hücreleri harekete geçirecek keselerle yaparlar
Bu keselerin görevi ise elektrik sinyali ile gelen bilgiyi, kimyasal sinyale çevirerek diğer tüm hücreleri bilgilendirmektir.
Bunlara ise Nörotransmitter adı verilir.
Beyin bu denli karmaşık ve hala yapılacak deneylerle açıklanmaya muhtaç gizemli bir organdır.
%75'i sudan meydana gelen bu yapıdaki nöronlar yaklaşık 400km/saat hızla hareket ederek bu yapıyı sürekli açık tutmak için çabalarlar.
İlerleyen yıllarda yapacağımız deney ve araştırmalar eminiz ki bizleri daha çok şaşırtacak bi çok bilinmeyeni açıklayacaklardır.
Şimdilik üzerinden daha çok deney ve çalışma yapılsa da bildiklerimizin hepsi bu.
Bizi yönlendiren, duygularımıza hakim olan beyin, bizi diğer canlılardan farklı kılan yegane organımızdır.
Konunun başında da söylediğimiz gibi, beyninizin yüzde kaçını kullanıyorsunuz gibi sorulara kesinlikle aldırış etmeyin.
Çünkü beyin aynı kaslarımız gibi, yeterli derecede egzersiz ve sağlıklı bilgilerle zamanla kendini geliştirebilen bir organdır.
Bu yüzden Einstein beyninin yüzde kaçını kullanıyormuş gibi soruları bir kenara bırakıp onu eğitin, geliştirin ve gelişin.
Henüz yorum yapılmamış
Sohbete sen de katıl
Dilersen hemen kayıt olabilir ya da hemen bilgilerini girip yorum yapabilirsin Eğer bir hesabın varsa giriş yaparak üyeliğinle yorumlayabilirsin
Dikkat: Gönderiniz önce moderatör onayına düşecektir. Bu aşamayı geçmek için üye girişi yapınız.