Genel Araştırma
'ekostratejik önem' etiketi için arama sonuçları.
Araştırmada 1 sonuç bulundu
-
Günümüzün en önemli meselesi barış ve istikrarı sürekli kılmaktır. Bugün küçülen dünya ortamında barış ve istikrarı sağlamada; başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere, Kuzey Atlantik İttifakı (NATO), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı (AGİT), Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyi (AAOK), Akdeniz Diyaloğu, Batı Avrupa Birliği (BAB) ve Avrupa Birliği (AB) gibi kuruluşların önemi artmış ve birbirleriyle koordineli olarak çalışma ihtiyacı ön plâna çıkmıştır. Özellikle NATO ve BAB gibi güvenlik örgütleri bu amacın gerçekleşmesinde daha büyük önem kazanmıştır. Bölgede; NATOnun Avrupa-Atlantik bağının muhafazası ile askerî yapısının esnek bir niteliğe kavuşturulması çalışmaları, Avrupalı müttefiklerin savunma alanında daha görünür bir rol üstlenme çabaları ile Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK)nin ittifak içinde geliştirilmesi konuları, yaşanmakta olan dönüşüm sürecinin ağırlıklı boyutları olarak ön plâna çıkmıştır. Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristanın NATOya katılmalarını müteakip 1999 NATO Vaşington Zirvesinde Bulgaristan, Romanya, Estonya, Letonya, Litvanya, Slovenya, Slovakya, Makedonya ve Arnavutluktan oluşan 9 ülkeye Üyelik Eylem Plânı önerilmiş ve üyelik için standartlar belirlenmiştir. Ayrıca 1999 Mayıs ayında yürürlüğe giren Amsterdam Anlaşması ile de Avrupa Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (AODGP) çerçevesinde, AB ve BAB arasında daha yakın kurumsal ilişkiler geliştirilmesi hedeflenmiştir. Avrupa güvenliğinin yalnızca NATO ve/veya BAB vasıtası ile sağlanamayacağı değerlendirilerek, karşılıklı olarak birbirini takviye eden ve tamamlayan kuruluşlardan oluşacak bir Avrupa Güvenlik Mimarisi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. NATO, BAB, AGİT, AAOK, NATO-Rusya ve NATO-Ukrayna ilişkileri ile AB bu mimarinin köşe taşları durumundadır. 1994 yılında başlatılan Barış İçin Ortaklık (BİO) programı, Vaşington Zirvesinde "Geliştirilmiş ve Daha Operasyonel Ortaklık" adı altında NATO-BİO ülkelerinin ilişkilerinin etkinleştirilmesi yönünde atılan adımlarla yeni bir boyut kazanmıştır. BİO programı NATOnun yeni demokrasilerle güvenlik ağırlıklı bir iş birliği kurması bakımından önemlidir. Türkiye, AAOK prensipleri doğrultusunda, bölge ve dünya barışına katkı sağlayacak BİO faaliyetlerine büyük önem vermektedir. Bu çerçevede, Türkiyede Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi (BİOEM) tesis edilmiştir. 1994 yılında İsrail, Ürdün, Mısır, Tunus, Fas, Moritanya ve en son Cezayirin iştiraki ile hayata geçirilen NATOnun Akdeniz Diyaloğu ise; Türkiyenin önem verdiği diğer bir faaliyet olup; NATO faaliyetleri hakkında Diyalog Ülkelerinde oluşabilecek yanlış izlenimlerin önlenmesi ve bu faaliyetlerde güven, açıklık ve iş birliğinin geliştirilmesine yönelik işlevlerini başarı ile sürdürmektedir. Türkiye, dünya ve bölge barışı için BM, NATO, AGİT yaptırımı veya kontrolü altında icra edilen Barışı Destekleme Harekâtına da "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" prensibi doğrultusunda destek vermektedir. Bu çerçevede, Bosna-Hersek ve Kosovada yaşanan insanlık trajedilerinin benzerlerinin tekrar yaşanmaması için, bölgede ve tüm dünyada, bu faaliyetlere katkı sağlamayı kendine prensip edinmiştir. Türkiye; her türlü sorunun karşılıklı diyalog, iş birliği ve açıklık politikası ile çözümlenebileceğine inanmaktadır. Bugün dünyada uluslar arası terorizm, yasadışı silâh ticareti ve uyuşturucu kaçakçılığı, kitle imha silâhlarının yayılması ile mücadele edilmesi konularının da bölge ve dünya barışını sağlamada önemli yer işgal ettiğine inanılmaktadır. Bölge barışını, hatta dünya barışını tehdit eden terorizmin, etnik, ideolojik veya dini düşüncelerden kaynaklansa bile, sonuçları itibarıyla global bir nitelik taşıdığı açıktır. Bugün uluslar arası toplumun, terorizme gereken etkinlikle reaksiyon gösterdiğini söylemek mümkün değildir. Ancak, birçok ülkede terörle mücadele konusunda mesafe alınmaya başlanmıştır. Türkiye bu konuda tüm ülkeleri hassas olmaya çağırmakta ve ülkelerden dolaylı da olsa terörü destekleyici hatalar yapmaktan kaçınmalarını talep etmektedir. Türkiye, 1973-85 yılları arasında Ermeni-Asala terör örgütü ve aşırı sol örgütler, 1984 yılından itibaren de PKK terör örgütüne karşı olmak üzere yaklaşık 30 yıldır terorizm ile mücadele etmektedir. Elebaşısı yakalanıp Türk Adaletine teslim edilen ve yok olma düzeyine indirilen PKK . terör örgütü kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın binlerce sivil vatandaşımızı katletmiş ve terör yoluyla, bölgedeki ekonomik ve sosyal gelişmeyi, bölgede yaşayan vatandaşlar aleyhine kısmen tersine çevirmiştir. 1999 yılı sonlarında, PKK terör örgütüne karşı mücadelenin askerî cephesi başarıyla hemen hemen sonuçlandırılmış ve sıra, diğer tüm millî güç unsurlarını harekete geçirerek, ekonomik ve sosyal alanlarda da başarı kazanmaya gelmiştir. Diğer taraftan, köktendincilik akımı, özellikle Akdeniz Havzasının güvenliğini tehdit eden önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmakta, demokratik düzenleri temelinden sarsmayı amaçlamakta, demokratik ve sivil toplumları tehdit etmektedir. Bu nedenle, köktendincilik, barış ve istikrarı tehlikeye düşüren yıkıcı bir güç oluşturmaktadır. İslâm köktendinciliğinin . müslüman halk arasında hayat bulduğu bir vakıa olmakla birlikte, köktendincilik tehdidi sadece islâmî köktendincilik olarak algılanmamalıdır. Büyük çoğunluğu müslüman olan ve kurulduğu tarihten günümüze kadar, batı medeniyetini kendine ulaşılacak hedef olarak kabul eden, lâik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti, hangi dinden kaynaklanırsa kaynaklansın, tüm köktendinci akımları kınamaktadır. Dünyada yaşanan değişim sürecini . takip etmek, gereken tedbirleri almak, her ülkenin en başta gelen sorumluluğudur. Dünya barışını tehdit eden unsurlara ve faaliyetlere karşı ülkelerin ve uluslar arası örgütlerin el ele vermesi en etkili yol olacaktır. Türkiye, bu mücadelede üzerine düşen görevi yerine getirmeye devam etmektedir. İstikrarsızlıkların ve belirsizliklerin yaşandığı bölgelerin tam ortasında yer . alan Türkiye; lâik, demokratik yapısı ve hukukun üstünlüğünü esas alan yönetim biçimi, pazar ekonomisi ve çok boyutlu kültür yapısı ile bir istikrar adası olmaya devam edecektir. Türk modelinin başarısı, ılımlı İslâm ülkelerine ve Orta Asya Cumhuriyetlerine örnek olmaktadır. Üç kıtayı birleştiren köprü durumundaki Türkiye, köktendincilik hareketlerinin Avrupaya ihracının önündeki . en büyük engeli teşkil etmeye devam edecektir. NATOnun güvenilir müttefiki ve ABye aday bir ülke olan Türkiye, AB ve BABa tam üyelik yolunda kararlıdır. Avrupa Güvenlik Mimarisinin temel taşlarını oluşturan AB ve BABın tam üyesi olacak bir Türkiye, yalnız kendi istikrar ve güvenliğine değil, Avrupa ve dünya barışına da büyük katkılar sağlayacaktır. Türkiyenin Jeopolitik, Jeostratejik ve Ekostratejik Önemi Türkiye, 185 dünya ülkesi içinde nüfus itibarıyla 16ncı, toprak büyüklüğü itibarıyla 32nci ve ekonomik gücü itibarıyla 16ncı sırada olan bir dünya devletidir. Türkiye, jeopolitik ve jeostratejik mevkii itibarıyla; - Dünyanın en önemli petrol rezervlerine sahip Orta Doğu ve Hazar Havzası, - Önemli deniz ulaştırma yollarının kavşağı durumunda bulunan Akdeniz Havzası, - Tarihte her zaman önemini sürdürmüş olan Karadeniz Havzası ve Türk Boğazları, - SSCB ve Yugoslavyanın dağılması sonucu yapısal değişikliklere uğrayan Balkanlar, - Etnik çatışmalar yanında, zengin tabiî kaynaklara sahip Kafkasya ve bunun daha ötesinde Orta Asyanın oluşturduğu coğrafyanın merkezinde etkili bir konumda bulunmaktadır. Üç kıtayı birbirine bağlayan ve çok önemli bir jeostratejik konuma sahip olan Türkiye, aynı anda bir Avrupa, Asya, Balkan, Kafkas, Ortadoğu, Akdeniz ve Karadeniz ülkesidir. Kısacası Türkiye bir Avrasya ülkesidir. Türkiyenin jeostratejik önemini pekiştiren diğer özellikleri ise; - Demokratik, lâik, sosyal hukuk devletine sahip ve piyasa ekonomisini kabul etmiş bir ülke olarak batı sistemlerini uygulaması ve batının tüm kurumlarıyla bütünleşmeyi benimsemiş olması, - 1990lı yıllardan itibaren büyük değişmelere sahne olan Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya ülkeleriyle tarihten gelen kültür birliğine ve gelişen olumlu ilişkilere sahip olması, - Kafkasya ve Orta Asya petrol ve doğal gazınınbatıya ulaştırılması için belirlenen güzergâhlardan birini ve en önemlisini ihtiva etmesi, - BM ve NATOnun barışı koruma, bölgesel güvenlik ve istikrara yönelik girişimlerine iştirakleri ve bazılarında üstlendiği öncü rol ile Avrupa Güvenlik Mimarîsi üzerinde tartışılmaz bir ağırlığa sahip olması veNitelik . ve nicelik olarak Avrupada ve bölgesinde güçlü bir Silâhlı Kuvvetlere sahip olmasıdır. 20nci yüzyılın sonlarında dünyadaki köklü ve hızlı gelişmeler, Türkiyeye hem farklı sorumluluklar yüklemiş, hem de yeni fırsat ve ufuklar açmıştır. Türkiye, Kuzey Atlantik İttifakının bir kanat ülkesi konumundan çıkmış, Avrupayı Asyaya bağlayan Avrasya kuşağında merkezî bir duruma gelmiş, politik, güvenlik ve ekonomik açılardan büyük bir rol ve önem kazanmıştır. Türkiye, geniş olduğu kadar, sorunlar, çatışmalar ve istikrarsızlıklar içeren bir coğrafyada yaşamaktadır. Ancak Türkiye, böyle bir bölgede bir barış ve istikrar adası olma özelliğini koruma başarısını göstermiştir. Türkiye, Avrupadan Pasifike ve Orta Doğuya uzanan geniş coğrafyada yer . alan ender demokrasilerden biridir. Anadolu Yarımadasının sunduğu zenginlikler ile tarih boyunca jeopolitik bir kavşak niteliği taşımış olan bu topraklarda yaratılan insanî değerlerin en güzel yönlerini benimseyen Türkiye Cumhuriyeti, çeşitli kültürlerin güzel bir sentezini oluşturmaktadır. Demokratik, müreffeh ve istikrarlı bir Türkiye, doğu ile batının değerlerinin bütünleşip, bir arada yaşayabileceğinin çarpıcı kanıtıdır. Türkiyenin hem doğulu, hem de batılı yönleri, üyesi olduğu uluslar arası örgütlerin çeşitliliği ile de kendini göstermektedir. Türkiye aynı anda NATO, Avrupa Konseyi, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ), Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı (ECO), D-20 ve İslâm Konferansı Örgütü (İKO) üyesi olan yegâne devlettir. Türkiye, tarihî, coğrafî ve kültürel açılardan doğunun olduğu kadar, yine aynı kıstaslarla değerlendirildiğinde, tartışmasız biçimde batının da bir parçasıdır. Türkiyenin altı asır boyunca Avrupa ile mevcut ortak tarihi bunun en belirgin kanıtıdır. Batının köklü demokrasileri ve pazar ekonomileri ile doğunun ümit vadeden genç demokrasilerini, Karadeniz ile Akdenizi, NATO ile İslâm dünyasını, gelişmiş ülkelerle gelişmekte olanları ve farklı kıtaları birbirine bağlayan Türkiye, İslâm ve diğer dinler arasında da bir dostluk ve iş birliği köprüsüdür. Türk tarihi bu olgunun zenginlikleriyle doludur. Türkiye ayrıca, gelecek yüzyılda Hazar ve Orta Asya doğal kaynaklarının batıya ulaşmasında doğal bir köprü rolü üstlenmektedir. Dünya doğal enerji kaynaklarının %70i Türkiyenin etrafında kümelenmiştir. Hazar petrollerinin batıya taşınmasını öngören ve uluslar arası camiadan büyük destek bulan Bakü-Ceyhan projesi, petrol nakil güzergâhı bakımından en istikrarlı ve güvenli ortamı sunmakta ve çevre korunması bakımından da en az riski taşımaktadır. Bölgedeki zengin doğal kaynakların işletilmesini ve batıya naklini bölgesel iş birliği ve refahın artırılması için altın bir fırsat olarak gören Türkiye, söz konusu kaynakların dünya pazarlarına nakli için birden çok hattın kullanımını desteklemekte ve bu yönde siyasî iradesini ortaya koymaktadır. Aynı şekilde, Hazar Havzasının doğal zenginliklerinin dünya pazarlarına ulaşmasıyla birlikte Kafkasya ve Orta Asyaya yönelik insan ve mal trafiğinde meydana gelen artışın gerekli kıldığı Trans-Kafkasya Ulaşım Koridorunun hayata geçirilmesi bakımından da Türkiye anahtar ülke durumundadır. Avrasyanın karşısına tarihin çıkarmış olduğu yeni potansiyel ekonomik fırsat iyi değerlendirildiği takdirde, bu coğrafyada barış, istikrar, refah ve iş birliğinin kalıcı hâle getirilmesi mümkün olabilecektir. Soğuk Savaş ertesi şartlar içinde dünyanın en duyarlı bölgelerini oluşturan Balkanlar, Karadeniz ve Akdeniz Havzaları, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu coğrafyasındaki gelişmeler, Türkiyenin bu bölgelerdeki rollerine ve etkinliklerine yenilik ve hareketlilik getirmiştir. Bu coğrafyadaki oluşumlar, dünyanın ve Avrupanın geleceğinde belirleyici rol oynayacaktır. Türkiye bir yandan bu oluşumların yol açtığı sorumluluklarını bütün gücüyle yerine getirmeye, diğer yandan da yeni imkân ve fırsatlardan yararlanmaya çalışmaktadır. Böylesine önemli ve geniş bir coğrafyada, Türkiye, etkinliğini ve belirleyici rolünü önümüzdeki yüzyılda da devam ettirme zorunluluğundadır. Balkanlarda, Orta Doğuda ve Kafkasyada barış ve istikrar sağlanmadıkça, Avrupa ve Asyanın tam anlamıyla birbirine kenetlenmesi mümkün değildir. Türkiyenin, Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkaslardaki ihtilâfları söndürme inisiyatiflerine katkısı, bu kenetlenmenin gerçekleşmesine yöneliktir. Türkiye çevresine barış, istikrar, demokrasi ve hoşgörü yansıtmak için büyük çaba içinde olan bir ülke durumundadır. Bu durum, yoğun emek, sabır ve enerjinin aynı anda birçok noktada odaklaşmasını gerektirmektedir. Türkiyenin bu yöndeki istek ve gayreti yıllarca savunduğu ilkelerden, coğrafyasından ve bilinen tarihî gerçeklerden kaynaklanmaktadır. Türkiyenin uyguladığı dış politika, hem yaşadığı özel coğrafyadaki jeostratejik, ekonomik ve kültürel gerçeklere, hem de Büyük Atatürkün koyduğu barışçı ilkelere dayanmaktadır.Türkiye, dünyada ve bölgesinde güçlü, dünya ile her alanda bütünleşen, kendisine saygı duyulan, kendine güvenen, ağırlığı ve etkinliği ile bölgesinde barış ve stikrarın güvencesi olan, dostluğu ve iş birliği aranan bir ülkedir. Siyasî, sosyal, ekonomik ve askerî açılardan günümüzün de, geleceğin de en önemli ülkelerinden biridir. Türkiye bir barış ve istikrar adası olma niteliğine ilâveten kaynaklarının zenginliği, demografik yapısı, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygıya dayanan demokratik, lâik rejimi, ekonomisinin dinamizmi, üretim kapasitesi, endüstrisinin rekabet gücü ile bir cazibe merkezi olarak içinde bulunduğu sancılı coğrafyanın barış, istikrar ve refah yönünde değişiminin itici gücü olabilir. Türkiye, bu yapısı ile bölgede örnek bir ülkedir ve değişen dünya konjonktüründe jeopolitik, jeostratejik ve ekostratejik konumu nedeniyle önemi giderek artmaktadır. Türkiye, dünya ekonomileriyle bütünleşme bakımından, bir taraftan küreselleşme hareketleri içinde yeralmış, diğer taraftan da ekonomik güç odaklarından Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşması (NAFTA) ve Pasifik Bölgesi ile ticarî ilişkilerini sürdürmüş ve Avrupa entegrasyonu hareketine tam olarak katılma iradesini açıklamış bulunmaktadır. Türkiye, Soğuk Savaş sonrasında eskisinden daha farklı yapılanmalara doğru ilerleyen Avrupa kıtasıyla ilişkilerine yeni ve sağlam boyutlar kazandırmak arzusundadır. Türkiyenin ulaşmış olduğu büyüme, üretim ve . ihracat kapasitesi, bir tarafta ABD ve Pasifik Havzası, diğer tarafta Avrupa olarak ortaya çıkmaya başlayan ve küreselleşme sürecinin de etkisiyle ekonomik anlamda üç boyutlu bir görünüm arz etmeye başlayan dünyada, bu boyutların bizatihi içinde yerini almasını gerekli kılmaktadır. Türkiyenin Atlantik-Avrupa ve Avrasya kuşakları içinde özel bir konumu vardır. Batı toplumu ile bütünleşme hedefi güden, ayrıca islâm aleminin demokratik, lâik ve çağdaş üyesi olan bir ülke durumundadır. Türkiye; Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asyada Türkçe konuşan 200 milyonluk bir nüfusun da merkezinde bulunmaktadır. Başta Türk dilleri konuşan toplumlar olmak üzere, yeni bağımsız devletlerin örnek aldıkları bir model teşkil etmektedir. Türkiye, varlığı ve başarılarıyla, islâmiyetle demokrasinin bağdaştığının; ekonomik, sosyal ve kültürel bir kalkınmanın demokratik bir ortamda da gerçekleştirilebileceğinin somut bir kanıtıdır. Dünyanın aradığı uzlaşmalar Türkiyenin bünyesinde mevcuttur. Türkiye dış politikasında etkinliğini; bu bünyeden alan bir uzlaştırma, barıştırma ve iş birliğinde buluşturma işlevini sürdürme kararlılığındadır. Türkiye, çeşitli sorunlarla karşı karşıya bulunan bölgesinde, siyasal barış ve güvenlik ortamının, siyasî ve ekonomik iş birliği potansiyellerini harekete geçirmek ve refahı yaygınlaştırmakla mümkün olabileceğine inanmaktadır. Bu nedenle gayretler, küresel ve bölgesel plânda barış ve güvenliğe katkıda bulunmaya yönelmektedir. Soğuk Savaşın sona ermesini müteakip ortaya çıkan tarihî fırsatları en iyi şekilde değerlendirmeye matuf iş birliği şemalarında, Türkiye öncü bir rol oynamakta ve model olma vasfı kazanmaktadır. Avrupa güvenliğinin Balkanlar, Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Kafkasya'da pekiştirilmesi, barış ve iş birliğinin güçlendirilmesi hedefleri ancak Türkiyenin katılımıyla ve somut katkısı ile gerçekleştirilebilir. Türkiye uluslar arası ilişkilerde geçerli olması gereken çağdaş norm ve davranış kurallarının savunucusudur. Bunların global ve bölgesel düzeylerde yaşama geçirilmesi için her türlü çabayı göstermektedir. Türkiye'nin dışarıda izlediği siyasî hedeflerin bir yandan çevresindeki mevcut ve potansiyel ihtilâfların kontrol altına alınmasına, diğer yandan bölgesel entegrasyon ve iş birliği yoluyla kalıcı barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik olması tabiîdir. Türkiye'nin bölgede oynadığı rolün temel felsefesini; ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, siyasî istikrarın tesisi ve bölge ülkelerinin dünya ile entegrasyonunun sağlanması hedefleri oluşturmaktadır. Türkiye bu anlayışla demokrasiyi, hoşgörüyü, hukuk devleti niteliklerini ve lâikliği çevresine yansıtmaktadır. Zira Türkiye bunları en iyi yapabilecek durumda bulunan nadir ülkelerden biridir ve bu konuda sorumluluklarını üstlenmektedir. Türkiye; demokrasi, temel haklar ve hukukun üstünlüğünden yanadır. Türkiye'nin mensup . olduğu ideoloji, çağdaşlık ve medeniyet ideolojisidir. Türkiye, bunun dışında hiçbir ideolojinin mensubu veya yanında değildir. 21nci asırda Türkiye'nin vizyonu; bölgesel zenginliklerini, entegre olma hedefi içinde olduğu Avrupa'ya taşıyan, küreselleşme olgusunu ileri götüren ve bu hareket içinde belli başlı bir rol sahibi olarak ortaya çıkan ve nihayet kalkınma ve iş birliği . hamlelerinde barıştan yana ve öncü bir ülke olmaktır. Bu vizyon gerçekleşme yolundadır. Balkanlardan Orta Asya'ya kadar Türkiye'nin önünde yeni ufuklar açılmış, yepyeni iş birliği ve dayanışma imkânlarına kavuşulmuştur. Bu anlayışla Türkiye, dışarıya daha fazla açılmakta ve coğrafî uzaklığın önemli olmadığı günümüz dünyasında, Uzak Doğudan Lâtin Amerika'ya kadar uzanan geniş bir yelpaze içinde dostlar, pazarlar ve yeni ilişki ağları aramakta, kısaca bir dünya devleti olma yolunda hızla ilerlemektedir. Türkiye, sorumluluklarının bilincinde olarak, kendisini 21nci yüzyılda üstleneceği role hazırlamaktadır. Zira Türkiye, lâik ve demokratik rejimiyle bir model ülkedir ve bu niteliklerini 21nci yüzyılda da korumaya devam edecektir. Ayrıca Türkiye, yeni yüzyılda çok taraflı bir ekonomik ilişkiler ağının merkezi hâline gelecektir. Öte yandan Türkiye, doğu ile batı arasında çeşitli açılardan başarıyla ifa ettiği köprü vazifesini, 21nci yüzyılda daha etkin biçimde sürdürecektir. Genbilim arşivinden | kaynak
-
- jeopolitik
- türkiyenin konumu
- ve 2 etiket)