Limbik sistem dediğimiz yapı, canlıda içgüdüsel davranışlar, derine yer etmiş duygular, üreme, öfke ve hayatta kalma gibi temel hayvani dürtüleri oluşturur. Sistemin adı latince “sınır” ya da “kenar” anlamına gelen “limbus” kelimesinden türemiştir. Kabaca tarif etmek gerekirse beynin anatomik olarak ortasında ve beyin sapına doğru uzamış, serebrumun içindeki yapıdır ve beden sistemlerini düzenleyen beyin sapıyla üst düzey bilinci kontrol eden serebral korteks arasındaki bağlantıyı kuran bir köprü görevi de görür.
Limbik sistem yapısal olarak; korteksin bir kısmını, amigdala, hipotalamus, talamus, mammilar cisimcikler gibi birçok yapıyı içeren bir birleşik sistemdir. Bu sistem koku duyusu gibi duyusal bileşenlerle bağlantılıdır ve bunları, özellikle beynin beklenti, ödül, plan yapma ve karar vermeden sorumlu alt frontal korteks gibi beyin alanlarıyla birleştirir. Daha da ilginç olan bir durum var ki o da; nazal kavite (burun boşluğu) ile limbik sistem arasında doğrudan bağlantı kuran, ve koku duyusunu algılamak ve iletmekle görevli olan olfaktör sinirlerdir. Bu sinirler, olfaktör reseptörler aracılığıyla koku moleküllerini tespit eder ve aktive olmuş reseptörler uyarıyı başlatır. Olfaktör sinirler koku bilgisini bilinçli farkındalığa ulaşmadan önce kısmen işleyebilir ve daha sonra bu bilgiyi, frontal lobun alt kısmında bulunan orbifrontal kortekse iletir.(hatırlayacağınız gibi frontal korteks geleceği tahmin etme, ödül, ceza gibi sistemler ve dolayısıyla duygular üzerine uzmanlaşmıştır.) Tahmin etmiş olabileceğiniz gibi kokunun insanlar için bu kadar etkileyici olmasının en önemli sebeplerinden biri budur. Birçok insan daha hafızası yeni oluşmaya başladığı yaşlarda bile algıladığı bir kokuyu yetişkinliğinde hatırlıyor olabilir.
Limbik sistem, içinde; hüpokampusu kuşatan, manzara ve mekanları izlerken aktif olan Parahipokampal girus, ağırlıklı olarak bellek ve duygusal yanıtlarla ilişkili olan badem şekilli Amigdala, bazal çekirdekler ve limbik sistem arası bağlantı kuran Orta beyin ve en önemlisi mekânsal farkındalık ve bellekten sorumlu olan Hipokampus (ismini deniz atına olan benzerliğinden alır) gibi yapıları içinde barındırır. Hipokampus aynı zamanda geçici bir bilgiyi ezberlenmesi için seçer ve uzun süreli bellek alanlarına gönderir. Hasar görmesi durumunda, eğer daha önceki anılar sağlam kalmış bile olsa, yeni anılar oluşmasını engelleyebilir.
Sonuç olarak, limbik sistem bizim duygularımızı oluşturan ve çoğu zaman dürtülerimize yenik düşmemize sebep olan bir canavar olabilir. Ne olursa olsun bu kadar gelişmiş bir limbik sistemin hala insanda var olması, evrimsel süreçte sağladığı avantajlara bağlı olmalıdır ki zaten dönemin koşullarını düşündüğümüzde nedenini gayet açık bir şekilde görebiliriz. Ancak bu durum bazı sorular meydana getirebilir. Acaba günümüz koşullarında insan zihninin kullanımı, eski zamanlardaki gibi dürtülerden çok, günümüz koşullarına daha uygun olan mantıksal sistemlere yönelmiş ve serebral korteksin nesilden nesile gelişmesine sebep olmuş olabilir mi? Ve eğer böyle bir şey olduysa gelişmiş bir serebral korteks, limbik sistemi baskılayarak bizi daha duygusuz, şiddetten ve hayvani dürtülerden uzak bir hale getirebilir mi? Yoksa eski dönemlerdeki savaş ve saldırganlık oranlarını bugüne kıyasladığımızda çoktan bu tarz bir değişim olmuş mudur? Şimdilik net cevaplar var mıdır bilinmez ama yapılacak en güzel şey bekleyip gözlemlemek olabilir.