Bilim Günlüğü

Cumhuriyet Dönemi Bilim İnsanları ve Yaşamları

Türkiye’de geçmişten günümüze kadar bilimin pek çok dalında yaptıkları çalışmalarla katkıda bulunmuş ve uluslararası bilim ödüllerine lâyık görülmüş çok sayıda Türk bilim insanı, Cumhuriyet Dönemi Bilim İnsanları olarak yetişmiştir.

Türkiye’de geçmişten günümüze kadar bilimin pek çok dalında yaptıkları çalışmalarla katkıda bulunmuş ve uluslararası bilim ödüllerine lâyık görülmüş çok sayıda Türk bilim insanı, Cumhuriyet Dönemi Bilim İnsanları olarak yetişmiştir.

Cumhuriyet Dönemi Bilim İnsanları

Ziya Nuri Birgi (1872-1936)

Türkiye’de kulak, burun, boğaz hastalıklarının tanınması ve tedavisi üzerine yaptığı özgün çalışmalarla tanınan Nuri Birgi, 1872 yılında dünyaya gelmiştir. Askeri tıp alanında eğitim görmüş ve oradan yüzbaşı olarak mezun olmuştur. Dört ay Haydarpaşa Hastanesi’nde görev yaptıktan sonra, sınavlara girerek Tıp Mektebi’nde ‘emraz-ı umumiyye’ muallim muavini olmuştur. Buradan sonra 1894 yılında Berlin’e gönderilen Nuri Birgi, Almanya’da kulak, burun, boğaz üzerine ihtisas yapmıştır. İstanbul’a döndüğünde ise Gülhane Hastanesi’nde bir kürsüye getirilmiş ve ayrıca fakültenin başkanlığını da yapmıştır. Nuri Birgi tıp biliminin ülkemizde önemli katkılar sağlamıştır. Şöyle ki, bilinen 25 tane Türkçe makalesi ve birçok da kitabı bulunmaktadır bilim insanının. Onlardan birkaçı da şunlardır; Teşhis ve Tedavide Emraz-ı Uzniye, Enfluenza ve Dang, Fenn-i Cerrahide Usul-ü Deff-i Teaffün, İdrar Muayenesi Usulleri ve Kulak Hastalıkları sayılabilir.

İbrahim Refik Saydam (1881-1942)

Türkiye’nin ilk sağlık bakanı olan Refik Saydam, aynı zamanda Atatürk’le birlikte Samsun’a çıkan dört hekimden birisidir. Refik Saydam İstanbul’da doğmuş ve eğitimine Askeri Tıp Okulu’nda başlamış, Almanya’nın birçok kentinde eğitimine devam ederek bitirmiştir. O, balkan savaşlarında Antalya ve Çatalca’da kolerayı önlemek için çalışmalar yapmıştır. Daha sonra Kurtuluş Savaşı’nda birçok hastalığın (tifo, tifüs, dizanteri veba ve kolera gibi üzerinde yaptığı çalışmalar dünya tıp literatürüne girmiştir) aşısı için çalışmıştır. Atatürk’le birlikte Milli Mücadele’ye katılan Refik Saydam, Meclis’te görev almıştır. Daha sonra ise Türkiye’de birçok kurum ve kuruluşun (sağlık kurumlarının açılması, Ankara’da Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün kurulması gibi) öncülüğünü yapmıştır.

İbrahim Ethem Ulagay (1880-1943)

Türkiye Cumhuriyet’i eczacılarından olan İbrahim Ethem, bu alanın ülkemizde yaygınlaşmasında öncü isimlerdendir. O Tıp Okulu’nu bitirmiş ve daha sonra Gülhane Tıp Okulu’nda Dr. Dyke’nin asistanı olmuştur. Tıp’ın çeşitli alanlarında çalışan İbrahim Ethem, görevinden ayrılarak bir laboratuvar kurmuştur. Burada çeşitli ilaçlar ve preparatlar hazırlayan İbrahim Ethem, çocuklarını da kendi gibi eczacı ve kimya olarak yetiştirmiştir. Kendisi ülkemizde kodeks’in öncülerindendir. Hatta ilk kodeks çalışması kendisine aittir.

Celal Muhtar Özden (1866-1947)

Aile hekimi geleneğinden gelen Celal Muhtar’ın babası ve kardeşi de hekimdir. O Galatasaray Lisesi’ni ve Askeri Tıp Okulu’nu bitirmiştir. Daha sonra Kuduz Enstitüsü’nde çalışan Celal Muhtar, buradan 1897’de Fransa’ya giderek frengi ihtisası yaparak, Pasteur Enstitüsü’nde görev almıştır. Frengi üzerine yaptığı çalışmaları bir rapor halinde sunan Celal Muhtar, hastalığın arazları ve rutin seyrini değiştiren unsurlar üzerine bildiri yapmıştır. Daha sonra ise Paris Deri Hastalıkları Derneği şeref üyeliğine seçilen Celal Muhtar, ülkeye dönerek daha sonra Gülhane Tıp Okulu’nda öğretim elemanı olarak görev almıştır. Saray doktorluğu da yapan Celal Muhtar, dönemin sağlık bilimine kattığı değerler üzerine de takdirleri kazanmıştır.

Hulusi Behçet (1898-1948)

Babasının görevi nedeniyle Şam’da dünyaya gelen Hulusi Behçet, ilk eğitimini de burada almıştır. Daha sonra Gülhane Tıp Akademisini bitirmiştir. Onun ilgi alanları ise dermatoloji ve cinsel yolla bulaşan hastalıklardı. Hulusi Behçet’i tıp literatürüne ismini yazdıran şey ise bulduğu bir hastalıktır. Deri altında ve gözde iltihaplanmaya neden olan ve nadiren olarak görülen bir bağışıklı sistemi hastalığıdır. Bu hastalığında Hulusi Behçet tarafından tanındığını söyleyen isimler ise Niyazi Gözcü, Iggescheimer, Murad Rahmi, İrfan Başar, Naci Bengisu, Marchionini, Braun, Obendorfer, Weekers, Reginster, Franchescetti, Jensen, Tage, Sulzberger ve Wise’dir. Hastalığın isminin ise o dönemde soyadı kanununda ‘Behçet’ olarak alınan ve tıp literatürüne ‘Behçet Hastalığı/Sendromu’ olarak geçen fakat tartışmalı bir sürece de tabi olan (o dönemde birçok dermatolog bu hastalığı kabul etmemiştir fakat dünya bilim çevrelerince bu onaylanmıştır) bu durum daha sonra kabul görecektir. O daha çok yabancı ülkelerde birçok dernekte ve kurumda görev almıştır. Onlardan biride ‘Dermatologische Wochenschrift’tir. Ülkemizde ise bu alanda -dermatoloji- ilk profesör unvanını da alan o’dur. Bilime ilgisi ise tamamen bir teslim oluştur. Türkan Saylan’a göre onun bulduğu hastalık ‘Gizemli’ bir hastalık olup, onun ufkunun ne kadar geniş olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ona göre bilim, her şeyden önce gelmektedir. Tıp alanında olduğu kadar fizik, kimya gibi alanlara da ilgi duyan Hulusi Behçet, bu konuda birçok kişinin de ülkemizde yetişmesine sebep olmuştur. 100’ü aşkın eseri ve çevirisi bulunan Hulusi Behçet, bu konuda ilklerin arasında girmeyi başarmıştır.

Cumhuriyet Dönemi Bilim İnsanları
Cumhuriyet Dönemi Bilim İnsanları

Akil Muhtar Özden (1877-1949)

Akil Muhtar, Askeri Tıp Okulu’ndan mezun olmuş ve dönemin siyasi çerçevesine ters düşünce ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Onun ilgi alanları ise damar ve kalp hastalıklarıdır. Parazitlerle de ilgilenen bilim insanı, daha çok tenyalar üzerinde yoğunlaşmıştır. Bunları ise tekraklor ve karbonla iyileştireceğini göstermiştir. O dünya çapında bilim insanlarıyla da çalışmış (Roux, Metchikoff, Nicole gibi) Paris’te birçok bilim akademisine üye seçilmiştir.

Mazhar Osman Usman (1884-1951)

İlköğretime Kırklareli’de başlayan Mazhar Osman, daha sonra Tıbbıye-i Şahaneyi tamamlamış, daha sonra Gülhane Tıp Akademisi’nde görev almıştır. Kazandığı bir bursla Almanya’da nöroloji ve cerrahi alanlarında ihtisasını tamamlamış ve yurda dönünce de Gülhane Tıp Akademi’sinde dersler vermeye başlamıştır. O Tıp Fakültesi’nde Psikiyatri Polikliniği kurmuş ve bunu daha sonra Türk Nörö-Psikiyatri Derneği ve Yeşilay takip etmiştir. Ülkemizde birçok Tıp Dergisi’nin kurucusu olan Mazhar Osman, 220 yabancı ve Türkçe olmak üzere olmak üzere çok sayıda bilimsel makale kaleme almıştır.

Mehmet Refik Fenmen (1882-1951)

Mehmet Refik, Osmanlı’nın son dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarına tanıklık etmiş bir bilim insanıdır. İstanbul doğumlu olup ve yine eğitimini burada almıştır. Daha sonra Lozan Üniversitesi’nden elektrik mühendisi olarak diplomasını alan Mehmet Refik, Türkiye’de birçok göreve getirilmiştir (onlardan birkaçı da şunlardır; Mühendis Mektebi, Darülfünun, Zonguldak Maden Yüksek Mühendisliği ve Elektrik İdaresi Müdürlüğü gibi). Mehmet Refik Türkiye’de elektrik konusunun hemen hemen öncüsü sayılsa yeridir. Bu konuda çok çalışmalar yapan bilim insanı, ülkede elektrik sorununu çözmeye çalışmış; Söğütözü ve Zonguldak gibi yerlerde su ve kömürden elektrik elde edilmesi üzerine çalışmalar yapmış ve Anadolu’da kömür, su kaynaklarının değerlendirilmesi gerektiğini öne sürmüştür. Kendisi Türkiye’nin ilk elektrik mühendisi olarak kabul ediliyor ve bu konuda Türkiye’de (Mimar Kemalettin ile birlikte) Osmanlı Mühendisler ve Mimarlar Odası’nı kuruyor. Bu kurum ilk kez mühendislerle, mimarları bir araya toplayan kurumdur. Fizik açısından önemi ise, ilk kez Türkiye’ye Einstein ile ilgili (Genel Görelilik Kuramı gibi) kuramların Türkçeye kazandırılması ve ilk kez Genel Görelilik Kuramına işaret eden yazılara kaynaklık etmesidir.

Kerim Erim (1894-1952)

Asıl adı Abdülkerim olan Kerim Erim İstanbul doğumludur. Orta öğrenimini kısmen evde özel olarak, kısmen de sınavla girdiği Hendese-i Mülkiye’de tamamlamıştır. Daha sonra ise Yüksek Mühendis Mektebi’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Berlin’e gönderilen Kerim Erim, 1919’da Erlangen’de tez danışmanlığını Prof. Dr. Ernst Fischer’in yaptığı ‘Über die Tragheitsformen eines Modulysystems’ adlı çalışmasıyla doktorasını almıştır. Yurda dönünce de matematik, analitik geometri, mekanik ve kozmografya dersleri vermiştir. O kısa sürede profesör ve ordinaryüs olmuştur. Kerim Erim ayrıca, Türk Matematik Derneği ve Türk Fizik Derneği’nin kurucu üyelerindendir. Çok sayıda yazısı bulunan Kerim Erim’in, birçok kitaba da adını yazdırmıştır. Nazari Hesap, Mihanik, Analiz Dersleri bunlara örnektir.

Naciye Safiye Ali (1891-1952)

Osmanlı Dönemi’nde bilindiği gibi (daha doğrusu kayıtlara göre) hastanelerin hiçbirinde kadın doktor yoktur. Kadınlara hekimlik görevi ilk kez 1843 yılında açılan Tıbbıye Mektebi’nde verilmiştir. Bunu İkinci Meşrutiyet’in takip etmesiyle Osmanlı’da kadınlara yüksek öğrenim hakkı verilmiştir. Bu dönemde karşımıza birçok kadın doktor çıkmakla birlikte (bunlar Müfide, Hamdiye, Sabiha, İffet Hanım, Melihe ve İffet hanımlardır) devlet kurumlarında görev alan ilk kişi Safiye Ali hanımdır. Kendisi İstanbul’da dünyaya gelmiş ve Arnavut Kız Kolejine başlayıp, daha sonra (Türkiye’de kadınların bu eğitimi alması mümkün olmadığı için) eğitimine Almanya’nın Würtburg kentinde devam eden Safiye Ali hanım, doktor diplomasıyla oradan mezun olmuştur. Eşi ile birlikte bir muayene açan Safiye Ali hanım’ı dönemin ünlü hekimleri de (Besim Akalın, Akil Muhtar, Emin Bey) desteklemişlerdir. Safiye Ali hanım daha çok Çocuk Esirgeme Kurumu’nda kimsesiz çocuklara yardımda bulunuyor, diğer yandan ise Colombia Üniversitesi’nde dersler vermekte. Ülke adına uluslar arası birçok kongreye de katılan Safiye Ali hanım, ülkemizi de bu yönde temsil eden ilk kadın hekimlerden olmuştur.

Fatin Gökmen (1877-1955)

Aslen Antalya’lı olan Fatin Gökmen, babasının görevi dolayısıyla Balkanlarda dünyaya gelmiştir. İlk eğitimini İstanbul’da tamamlayan Gökmen, daha sonra Sultan Ahmet Camii Muvakkithanesi’nde müdürlük yapan Hüseyin Hilmi Efendi’nin yanında çalışırken Salih Zeki’nin dikkatini çeken Gökmen, burada hocasının yönlendirmesiyle Riyaziyyat Medresesi’nde matematik ve astronomi eğitimi alır. Gökmen daha sonra aynı medresede astronomi ve olasılık hesabı dersleri vermiştir. Fatin Gökmen, 1909’da Rasathane-i Amire’nin müdürlüğüne atanmış, 1 Temmuz 1911 tarihinden itibaren meteorolojik unsurların ölçüm ve kayıtlarını başlatmıştır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından (1923) bugünde faaliyet halinde bulunan Kandilli Gözlemevinin temellerini atmıştır. Rasathanede ilk çalışmalar 1911 yılında Fransız meteoroloji bilgini Angot’un yardımıyla kurulan meteoroloji istasyonu ile başlamıştır. Ancak Fatin Gökmen, rasathaneyi daha çok astronomi ve yer fiziği müessesesi olarak düşünmüştür. Astronomik çalışmalarında takvimler önemli bir yer tutmaktadır. Fatin Gökmen birçok eserinde bu yönde sahibidir. Bunlardan bazıları da şunlardır; Türk Takvimi, Eski Hitay Takvimi ve Eski Türklerde Heyet Takvimidir.

Cemil Topuzlu (1866-1958)

Cemil Topuzlu İstanbul’da doğmuş ve eğitimini Askeri Tıp Okulu’nda tamamlamıştır. Daha sonra cerrahi ihtisası yapan bilim insanı, devlet tarafından Paris’e gönderilmiş, orada Jules Pean’ın asistanı olmuştur. Okuduğu okulda da dersler veren Cemil Topuzlu, Haydarpaşa Hastanesi’nde operatör olarak görev yapmıştır. Türkiye’de birçok yeni kurum ve kuruluşun yapılmasında önayak olan Topuzlu, bu yönde önemli atılımlar kaydetmiştir. Şöyle ki, Zeynep Kamil Hastanesi’nin sadece çocuklara ait olması için çalışmış ve bu yönde önemli atılımlar sağlamış ve bu hastane tamamen çocuk hastanesi halini almıştır. Bu dönemde II. Abdülhamit’in de özel doktoru olan Cemil Topuzlu, Sivil ve Askeri Tıp Okulu’nun tek tip tıp okul olması içinde çalışmalar yapmıştır. Alanı itibariyle septisemi ve asepsi üzerine durmuş ve ilk defa X ışınlarıyla tedavi yöntemini kullanmıştır. Birçok da eseri bulunan bilim insanının, iki tanede anı kitabı vardır. İçerikleri bakımından dönemin akademik ve mesleki çalışmaları anlatması açısından önemli bir konumdadır, o dönemleri daha iyi anlamamız adına.

Tevfik Sağlam (1883-1963)

Eğitimini Askeri Tıp Okulu’nda tamamlayan Tevfik Sağlam, daha sonra İç Hastalıkları üzerinde çalışmaya başlamıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara Sıhhıye Müfettişliği de yapan Tevfik Sağlam, Cumhuriyet’in ilanından sonra Gülhane Hastanesi’nde görev yapmıştır. 1933 üniversite reformuyla Darülfünun’un İstanbul Üniversitesi olmasıyla burada İç hastalıkları kürsüsü kuran Tevfik Sağlam, İstanbul Üniversitesi rektörlüğü de yapmıştır. Akademik hizmetleri dışında önemli hizmetleri de bulunan Tevfik Sağlam, Kızılay’ın ve Verem Savaş Derneği’nin kurulmasında da görevler almıştır.

Server Kamil (1881-1993)

Server Kamil İstanbul’da doğmuş olup, Askeri Tıp Fakültesini tamamlamıştır. Gülhane Hastanesi’nde bakteriyoloji dalında asistan olarak başlamış, ancak bir yıl sonra Selanik’e tayin edilmiştir. Paris Pasteur Üniversitesi’nde görev yapan bilim insanı, orada iki yıl araştırma yaptıktan sonra ülkeye dönerek Haydarpaşa Hastanesi’nde görev almıştır. Burada gözlemleri sonucu askerlerde oluşan lekelihumma üzerine de bir eser yazan bilim insanı, hastalığın tedavisi ve yayılışı hakkında bilgiler vermektedir. Diğer bir eseri de Şark çıbanı üzerinedir. Eserinde Şark çıbanının nerelerde görüldüğü, teşhisi ve tedavisi üzerine bilgiler aktarmaktadır. Fakat en kapsamlı eseri ‘Bakteriyoloji’dir. Eserde bakterilerle ilgili genel bilgi verildikten sonra, bakteriyel virüsler sonucu oluşan hastalıkları anlatılmakta ve alınacak önlemler yazılmaktadır. Halk sağlığına da büyük önem veren bilim insanı, bu yönde çok fazla çalışmaya da imza atmıştır.

Hamit Pamir (1893-1976)

Selanik’te doğan Hamit Pamir’in ilgi alanı jeolojidir. Eğitimini Darülfünun’da tamamlayan Hamit Pamir, orada doktorasını tamamlamış ve Walter Penck’in yanında çalışmıştır. Hamit Pamir’in önemi ise Bingöl yöresinde yaptığı çalışmalar ve kendi adıyla anılan jeolojik yapılardan ileri gelmektedir. MTA’nın kurulmasına da öncülük eden Hamit Pamir’in birçok da eseri bulunmaktadır. Bunlar Bingöl Dağları, Ergani Havzasında Hidrolik Araştırmalar, Umumi Arziyat, Dinamik Jeoloji, İstanbul’un Omurgalı Fosilleri sayılabilir.

Nazım Terzioğlu (1912-1976)

Nazım Terzioğlu ilk eğitimini doğduğu yer olan Kayseri’de, daha sonra İstanbul ve İzmir’de tamamlamıştır. O yıllarda yetenekli öğrenciler, Atatürk’ün isteği ile dış ülkeye gönderilir ve eğitimlerine de devlet destek çıkardı. Nazım Terzioğlu’da bundan pay alanlardandır. Almanya’da eğitim alan Nazım Terzioğlu, doktorasını dönemin ünlü bilim insanı olan Prof. Dr. Constantin Caratheodory’nin danışmanlığında almıştır. Nazım Terzioğlu’nun alanı ise matematiktir. Almanya’da eğitimini tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Enstitüsü’nde Riyazi Mihanik ve Yüksek Hendese asistanı olarak göreve başlamıştır. Aynı yerde doçent olmuş, Ankara Üniversitesine profesör olarak atanmıştır. Birçok kurum ve kuruluşunda önderliğini yapmıştır. Bunlardan bazıları ise şunlardır; İstanbul Üniversitesi Jeofizik Enstitüsü, İstanbul Baltalimanın da Hidrobiyoloji Enstitüsü ve Uludağ’da Prof. Dr. Adnan Sokullu ve Prof. Dr. Sait Akpınar ile birlikte kurdukları Kozmik Şua Enstitüsüdür. Karadeniz Teknik Üniversitesi fen bilimleri bölümünün de kurulmasında Nazım Terzioğlu’nun ayrı bir önemi vardır. Nazım Terzioğlu’nun önem verdiği bir durumda lisansüstü öğrencileridir. Bu konuda çol sayıda öğrenci yetiştiren Nazım Terzioğlu, Silivri’de bulunan bir yeri de bu öğrenciler için tesis etmiştir. Çok sayıda eseri de bulunan –Liseliler İçin Cebir Temrinleri, Diferansiyel ve İntegral Hesap gibi- bilim insanının ‘doctoris honoris causa’ unvanı da bulunmaktadır.

Sara Akdik (1897-1982)

Sara Akdik Girit’te doğmuş ve daha sonra İstanbul’da eğitimini sürdürmüştür. Sara Akdik Türkiye’nin ilk biyologlarındandır. Okulu bitirdikten bir süre Çamlıca, Erenköy ve İstanbul Kız Lisesi’nde öğretmen olarak görev yapmış ve daha sonrada Gazi Enstitüsü’ne atanmıştır. 1933 üniversite reformuyla İstanbul Üniversitesi öğretim elemanı alarak Sara Akdik’i de kadroya almıştır. Burada bitki ve genetik asistanı olarak görev almış ve Prof. Dr. Heilbronn’un derslerini Türkçeye çevirmiştir. Daha sonra farmakobotanik ve genetik dalında doktora yaparak 1945 yılında fen doktoru olmuştur. Birçok makaleye ve kitaba da imza atan Sara Akdik, ders kitapları da yazmıştır (Genetik, Moleküler Biyoloji ve Evrim bunlara örnektir).

Nusret Karasu (1902-1987)

Nusret Karasu Erzurumlu olup, eğitimini daha sonra İstanbul Askeri Tıp Okulu’nda tamamlamıştır. Ailesi de sağlıkçı geleneğinden gelmektedir. Babası da veteriner hekimdir. Ankara’da birçok hastanede görev alan Nusret Karasu, daha sonra Erzurum Mareşal Fevzi Çakmak Hastanesi’nde İç hastalıkları hastanesinde klinik şefi olarak görev yapmış, daha sonra ise İç hastalıkları dalında profesör olmuştur. Ankara Üniversitesi’nin kurulmasında da görev alan Nusret Karasu, bu üniversitenin aynı zamanda dekanlığını da yapmıştır. Ülkemizde özellikle Verem Savaş Derneği’nin kurulmasında öncülük etmiş ve ikinci başkanı olarak görev almıştır. O Türkiye’de Göğüs Hastalıkları birimlerinin kurulması üzerine de çalışmalar yapmıştır. Ayrıca Tüberkloz Derneği’nin ve Hacettepe Üniversitesi’nin kurulmasında görev almış, UNESCO Türkiye Milli Halk Sağlığı Eğitimi başkanlığı da yapmıştır. Çok değerli öğrencilerde yetiştiren Nusret Karasu (Türkan Akyol gibi) bu yönde birçok öğrenciye de öncülük etmiştir.

Perihan Çambel (1909-1987)

Perihan Çambel, babasının görevi nedeniyle ilk eğitimini Berlin’de almıştır. Daha sonra ise Arnavutköy Kız Kolejini bitirmiş 1934 yılında da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine girmiştir. Burada daha çok histoloji, biyokimya, patoloji ve anatomi ile ilgilenmiş, Türkiye’de modern patolojinin kurucusu sayılan Prof. Dr. Hamdi Suat Aknar’ın asistanı olmuştur. İlginçtir, o dönemde hiç kadın asistan kabul edilmezdi. Bu yönden bakılırsa bu durumun ilk olduğu söylenebilir. Daha sonra Suat Aknar’ın yanından ayrılmasıyla Perihan Çambel, Profesör Schwarts’ın asistanı olarak devam etmiştir. Bu kürsüde otopsi yapmaya başlamış: patolog olarak da birçok hastanın üzerinde otopsi yapmıştır. Perihan Çambel özellikle Türkiye’de kanser üzerine çalışmalar yapmış, ilk defa dudak kanserinin teşhisini koymuş ve bu hastalığın virolojik uçukluklarla ilgili olduğunu söylemiştir. Bu çalışmalarından dolayı da Belçika Devlet Bakanlığı tarafından altın madalya ile ödüllendirilmiştir (Merie Social de Belgique Nişanı). Daha sonrada Kanser Ekoloji Derneği’nin kurulmasında kurucu üye olmuştur.

Remziye Hisar (1902-1992)

Remziye Hisar babasının görevi sebebiyle Üsküp’te doğmuş, daha sonra ise İstanbul’a gelmişlerdir. Remziye Hisar Türkiye’nin ilk kimya profesörlerinden ve bu yönde Sorbonne’da ilk doktora unvanı alan kadın bilim insanıdır. İlk öğrenimini geldiği İstanbul’da başlamış, daha sonra ise Darülmuallimat’ta eğitimini tamamlamıştır (bu okul süreci üç yıl iken Remziye Hisar bu okulu bir yılda bitirdiği anlatılır). Burada kendinden küçük öğrencilere de ayrıca geometri derslerinde yardımcı olmuştur. Bu sırada fen bilimlerine ilgi duyan Remziye Hisar, burada çocukluğunun verdiği özgüvenle ‘neden kitaplarda hep yabancı isimler var, Türk isimleri yok’ sorusu onu bilimde gelinen noktanın öncülerinden yapmıştır. Hatta bir anısında bunu anlatır Remziye Hisar. Daha sonra bir dönem Azerbaycan’a giden Remziye Hisar (daha sonra eşi olacak Süreyya Gürsey) burada bir bey’le tanışır ve evlenirler. Eşi de bir dönem Paris’te bulunurken onu da oraya çağırarak, bilimde önemli sayılacak bir duruma sebep olmuştur. Bu dönemde Paris’e giden Remziye Hisar, orada dönemin en ünlü bilim insanları olan Langevin ve Marie Curie’nin öğrencisi olur. Hatta bir anısında Marie Curie’ye öğrencilerin ‘sessiz’ ve ‘hürmetkar’ olduğundan bahseder. Türkiye’ye döndüğünde ise İstanbul Üniversitesi’nde genel kimya ve fizikokimya doçentliğine başlayan Remziye Hisar, ülkemizin bilimde gelişmesine katkısı olan kuşkusuz ender isimlerdendir. Remziye Hisar aynı zamanda ünlü Türk fizikçi Feza Gürsey ve Dünya Psikiyatri Derneği ilk kadın üyesi olan Deha Gürsey’in anneleridir.

Feza Gürsey (1921-1992)

Feza Gürsey İstanbul doğumlu olup (Prof. Dr. Cihan Saçlıoğlu’na göre o ‘olağan üstü bir çiftin, olağan üstü bir çocuğudur’ demiştir) eğitiminin ilk bölümünü Paris’te, daha sonra ise Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Fizik bölümünde tamamlamıştır. Yine emekli büyükelçi (aynı zamanda Feza Gürsey’in sınıf arkadaşı) Özer Tevs’in anlatımına göre ‘Feza’ya çalışkan bir öğrenci denemezdi … Dersleri sessizce dinler, ara sıra ufak notlar alırdı … İmtihan arefesinde çoğumuz derse harıl harıl çalışırken bakardık Feza bir köşede mesela ressam Cezanne’ın röprodüksiyonlarını önüne açmış inceliyor veya Eduard Herriot’un ‘Beethoven’ adlı eserini okuyor’ demiştir. Feza Gürsey Dr. Süreyya Gürsey ve Remziye Hisar’ın çocuğudur. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra, İmperial College’de doktorasını tamamlayan (doktora konusu da Kuaterniyonların Alan Teorisine Uygulanmalarıdır) Feza Gürsey, daha sonra Erdal İnönü’nün ısrarıyla ODTÜ teorik fizik bölümünde dersler vermiştir. Dış ülkede dünya çapında –Princeton’da z-özellikle- tanınmış bilim insanlarıyla da dostluk kurmuş olan Feza Gürsey (Nobel Fizik Ödüllü W. Pauli –ki kuantum mekaniği kurucularından olup, kendi adıyla anılan bir ilkeyle tanınır [Pauli Dışarlama İlkesi]- atom bombası yapımının aynı zamanda babası sayılan J. R. Oppenheimer ve yine Nobel Ödüllü Fizikçiler E. Wigner, T. D. Lee, G. Y. Yang) onların aynı zamanda desteklediği bir bilim insanı olmuştur. Yine Prof. Dr. Cihan Saçlıoğlu’na göre ‘Tam böyle milletler arası şöhret sağlamışken ve önünde prestijli yurtdışı imkanları açıkken Türkiye’ye göndü’ demiştir. Feza Gürsey çok yönlü bir bilim insanı olmakla birlikte (resimle, müzikle de ilgilenmiştir) çalışma alanları ve bilime katkıları şunlardır; Çalışma alanları: Genel Alan Kuramı, Elektromanyetizma ve soyut matematik gerektiren (mezon ve elektron arasındaki ilişkiler gibi) konular. Bilime katkıları ise: Kuvvetli (gluon) ve zayıf etkileşim (küte çekimi, W, Z bozonları) simetrileri, Kuarkların alçak enerjilerinde geçerli olduğu sanılan yaklaşık simetri grupları, İlk kez parçacıkları (kuarklar) birleştirme çabası, Konformal değişmez (Mach’ın Genel Görelilik üzerine çalışması), İstatistik, Nükleer Fizik ve Katıhal Fiziğine olan katkıları sayılabilir.

Asım Orhan Barut (1936-1994)

Asım Barut Malatyalı olup, eğitiminin bir bölümünü İstanbul Teknik Üniversitesi’nde tamamlasa da, daha sonra devlet bursu kazanarak elektrik mühendisliği okumak için Avrupa’ya gider.⁵⁹ Burada tanınmış değerli bilim insanlarının öğrencisi olur (Plancherel, Hopf, Stiefel, Eckman, Pfulger, Saxer, Pauli, Ackeret, Ziegler bunlara örnektir). Çok yönlü bir bilim insanı olan Asım Barut (tarihle, arkeolojiyle, sporla ve müzikle de yakından ilgilenmiştir) daha çok zayıf etkileşimler, simetri ve kuantum elektrodinamiği üzerine çalışmıştır.⁶¹ Doktorasını ise 1952’de ETH’de ‘elektron emisyonu’ ile ilgili bir konuyla yapmış ve Türkiye’nin bilim politikasını etkileyen bir bilim insanı olmuştur. Bu yönden kendisine TÜBİTAK bilim ödülü de verilmiştir.

İhsan Ketin (1914-1995)

İhsan Ketin Kayserili olup, eğitimini dış ülkede tamamlamıştır. Orada ünlü tektonikçi Stille’in öğrencisi olmuştur. Daha sonra ise Hans Cloos ile çalışmış ve Türkiye’de ilk doktora derecesi alan isim olmuştur. Onun bilime katkısı ise, Anadolu’da görülen şiddetli depremlerin değerlendirilmesi ve Kuzey Anadolu hattının varlığını ilk kez ortaya çıkarmasıdır. O Anadolu kristalinin son derece genç bir yapısı olup, metamorfik gelişimini geç Kretase ver erken tersiyer döneminde tamamladığını ortaya koymuştur. Bu da onun jeolojik bir başka başarısıdır.

Cahit Arf (1910-1997)

Cahit Arf Selanik’te doğmuş olup, eğitiminin bir kısmını İstanbul’da daha sonra ise Fransa’da tamamlamıştır. Cahit Arf’ı bilime adını yazdıran şey ise, matematikte keşfettiği bazı kuramlardır. Almanya’da doktora yaptığı sırada Hasse ve E. Witt ile tanışmış burada Hasse ile bir problemi çözmüş ve adının bugün Hasse-Arf teoremi olarak kalması, Cahit Arf’ın bilimde geldiği noktayı gösterir. Diğer bir problemi de Witt’le çözen Cahit Arf bu probleminde adı da Arf İnvayantı olarak kalmış ve daha sonra Arf olarak adlandırılmıştır. Diğer bir keşfi de, Arf Halkalarıdır. Cisimlerin formların sınıflandırılmasıyla ortaya çıkan bu değişmezler Cahit Arf’ı dünya bilim camiasında tanınmasına sebep olmuştur. 1964 yılında TÜBİTAK kolu başkanı da olan Cahit Arf, Türk Matematik Derneği’nin başkanlığını da yapmıştır.

Hüseyin Cavid Erginsoy (1924-1967)

Cavid Erginsoy Ankara’da doğmuş ve eğitimini Galatasaray Lisesi’nde (kendisi aynı zamanda Feza Gürsey’in okul arkadaşıdır ve Feza Gürsey ondan iki sınıf üsttedir) tamamlamıştır. Daha sonra ise İstanbul Üniversitesi (Fizik/Elektrik) mühendisliğini bitirmiştir. Cavid Erginsoy’un bilime katkıları ise Katı Hal Fiziğine ve bu yolla kuantum mekaniğinden türettiği yarı-iletkenler (silisyum ve germanyum elementleri) fiziğine katkılarıyla tanınır. Birçok teorisi de katı hal kitaplarında geçmektedir. Teorilerinden ve ilgi alanlarından bazıları ise şunlardır; Transistörler ve tümleşik devrelerin temelini oluşturan yarı-iletkenler, Reaktör Fiziği ve Kristal Fiziği bunlara örnek verilebilir. Kısa bir yaşam süren Cavid Erginsoy, Feza Gürsey’in deyimiyle ‘kısa hayatına üç, dört yaşam sığdırmıştır’ demiştir. Katı hal fiziği konusunda da ilk Türk araştırmacısı olup, Teorik fizik alanında Türklerin yazdığı ilk muhtıralardan birisidir.

Behram Kurşunoğlu (1922-2003)

Çaykara doğumlu olan bilim insanı (bir kaynakta Ankara, diğer bir kaynakta ise Trabzon Çaykara olduğu söylenilmektedir) eğitiminin bir bölümünü Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nde, daha sonra ise Edinburg’ta tamamlamıştır. Burada çok değerli iki hocası olan Kurşunoğlu’nun (Max Born –ki kuantum mekaniğinin ve katı hal fiziğinin kurucularındandır- ve E. Wittkaker’dir) eğitimini daha sonra Cambridge’te alması (burada Paul Dirac’ın öğrencisi olmuştur, o da modern kuantum kuramının kurucularındandır, bilindiği gibi kuantum kuramının birçok kurucusu vardır ve aynı zamanda madde-anti madde simetrisinin de fikir babasıdır) ona önemli avantajlar sağlamıştır. O aynı zamanda A.B.D.Florida Eyaleti’ndeki Miami Üniversitesinin Teorik Çalışmalar Merkezinin hem kurucusu hem de yönetici olmuştur. Onu dünya çapında değerli bir bilim insanı yapan unsur ise, Albert Einstein’ın izafiyet teorisini genelleştirmesidir. Genelleştirişmiş İzafiyet Teorisi olarak kitaplara geçen bu kuram, Kurşunoğlu’nun Einstein ile tanışmasına sebep olmuştur. Einstein ile bir dönem mektuplaşan Kurşunoğlu –ki bu görüşmede Einstein şu sözleri söylemiştir Kurşunoğlu’na ‘İkimizden biri muhtemelen doğru. Senin teorin benimkinden daha kapsamlı. Fakat zaman gösterecek’ demiştir- Daha sonra iki bilim insanı ikili görüşme yapmışlardır Kurşunoğlu o zaman 31 yaşlarında, Einstein ise 74 yaşlarındadır (hatta bilim insanlarının birlikte fotoğrafları vardır). Başarıları arasında ise şunlar vardır; Dört Farklı Nötrinonun Varlığının Belirlenmesi, Elementar Parçacıkların İçsel ve Dışsal Simetrilerinin Genelleştirilmesi İle İlgili Teklifi, Süper Simetri Kavramının Oluşturulması Yönündeki Hadron ve Leptonların Birleşik Teorileri, kendisinin Birleşik Alan Teorisi’ne zayıf ve kuvvetli iletişimler sağlayan Orbiton ile ilgili postulası, Birleşik Alan Teorisini kullanarak Nötrinoların Sıkışıklığının Belirlenmesi. Modern Kuantum Teori başlıklı kitabı, 1926 yılında W. H. Freeman yayınevi tarafından yayınlandı. Bu kitap için W. Heisenberg ve başkaları tarafından oldukça güzel kritik yorumlar yapılmıştır. Bunun dışında 1972 yılında Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı Bilim Ödülünü ve 2000 yılında Mustafa Kemal Atatürk Cemiyeti Ödülünü aldı. Bu ödüllerden özellikle memnun olmuştur. Çünkü hayatı boyunca büyük bir Atatürk hayranıydı Kurşunoğlu.

Nüzhet Gökdoğan (1910-2003)

Nüzhet Gökdoğan İstanbul’da doğmuş ve eğitiminin büyük bir bölümünü de burada tamamlamıştır. Daha sonra eğitimi için Fransa’ya giden Nüzhet Gökdoğan, yurda döndüğünde Kandilli Rasathanesinde kadro olmadığı için İstanbul Üniversitesi’nde görev almıştır. Bu üniversitenin ilk doçentidir kendisi aynı zamanda. Burada Gök Mekaniği ve Astronomi ile ilgilenmiş ve üniversitenin yerleşkesine birde gözlemevi kurdurmuştur. O aynı zamanda 1948’de aralarında Cahit Arf’ın, Mustafa İnan ve Nazım Terzioğlu’nun da bulunduğu bazı öğretim üyeleriyle birlikte Türk Matematik Derneğini, İlk Üniversite Kadınlar Derneğini (Sara Akdik, Remziye Hisar gibi isimler vardır bu kuruluşta) ve Türk Astronomi Derneği kurucu üyeleri arasındadır kendisi. Nüzhet Gökdoğan aynı zamanda Astronomi bölüme 46 yıl hizmet etmiş, 11 doktora tezi danışmanlığı yapmış, 6 ders kitabı çevirmiş, 3 ders kitabı yazmış, 6’sı yurt dışında olmak üzere 13 bilimsel makale yayınlamıştır. Eserlerinden bazıları ise şunlardır; Astronomi, Astronomi İnkişafi ve Spektroskopiye Giriş sayılabilir.

Erdal İnönü (1926-2007)

Erdal İnönü Ankara doğumlu olup, eğitimini de burada tamamlamıştır. Kendisi dönemin ikinci Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü’nün oğludur. Daha sonra yüksek lisans ve doktora için Caltech’e giden Erdal İnönü, yurda döndüğünde Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nde yrd. doç. olarak göreve başlamıştır. Erdal İnönü’nün bilime katkılarından biri ise, Macar asıllı fizikçi E.P. Wigner ile birlikte ışık hızının sonsuza gidecek matematiksel bir denklem ortaya koymak, oysa sayı ya bir’e denk geliyor ya da birden farklı anlamsız sayılar çıkıyormuş. Daha sonra bunun yeni bir yöntem olduğunu diğer bilim insanları da söylemişlerdir ve ismi de ‘İnönü – Wigner Yöntemi’ olarak bilim tarihine geçmiştir. Birçok ödülünde sahibi olan (Özellikle Nobel Ödülünden sonra en önemli bilim ödülü sayılan Wigner Ödülünü Feza Gürsey’den sonra alan ikinci isimdir) Erdal İnönü sırasıyla Boğaziçi, Sabancı Üniversitelerinde görevler almıştır. Bir dönem siyasete de giren Erdal İnönü, kanser tedavisi gördüğü Amerika’da 20 Ağustos 2007’de hayata gözlerini yummuştur

Bahattin Baysal (1922- 2018)

Bahattin Baysal Eskişehir’de doğmuş olup ve eğitimini babasının görevi nedeniyle ülkenin birçok yerinde tamamlamıştır (İlkokulu Alucra’da, Ortaokulu Buca’da ve Lise’yi İzmir Lisesi’nde). Bahattin Baysal’ın önemi ise, kimyanın bir dalı olan polimer kimyasına olan katkılarıdır (Hatta Türkiye’ye polimer kimyası onun sayesinde gelmiştir de demek doğru olacaktır). Liseden sonra eğitimini İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde tamamlayan Bahattin Baysal, bir sürede DDY (Devlet Demir Yolları)’da görev almıştır. Doçentliğini de Amerika’da yapan Bahattin Baysal’ın tez konusu ise ‘Zincir Reaksiyonu Polimerizasyonlarının Kinetiği’ adlı çalışmasıdır. Daha sonra ülkeye gelen Bahattin Baysal, burada fizikokimya doçenti olarak göreve başlamıştır. O aynı zamanda Erdal İnönü’nün de yakın arkadaşıdır. Diğer bir önemi ise, ilk kez Türkiye’de fen liselerinin kurulmasına öncülük etmesidir.

Gazi Mahmut Yaşargil (1925-…)

Diyarbakır’da dünyaya gelen Gazi Yaşargil, eğitimini Ankara Lisesi’nde tamamlamıştır. Almanya’da bir süre eğitim gören Gazi Yaşargil, burada savaş dönemi olduğu için Basel Üniversitesi’ne gitmiştir. 1950’de üniversiteden doktora yaparak eğitimini tamamlamıştır. Gazi Yaşargil’in önemi ise, mikro cerrahinin nöroşirüji alanında kullanılabilirliğini keşfetmesidir. Diğer katkıları ise yüzer mikroskop ve anjiyografi gibi tekniklere katkılarıdır. Harvey Crushing ile beraber 20. Yüzyılın nöroşirüji uzmanı olarak nitelendirilen Gazi Yaşargil, kendinden sonra gelen üç nesil’e bu alanla ilgili çok önemli bilgiler aktarmıştır. Üç binden fazla öğrenciye bilgi ve tecrübelerini anlatmıştır. Gazi Yaşargil aynı zamanda Amerika Beyin Cerrahları Birliği tarafından ‘yüzyılın adamı’ seçilmiş ve ‘Neurosurgery’ adlı dergininde kapağında yer almıştır.

Dilhan Eryurt (1926-2012)

Dilhan Eryurt İzmirli olup, eğitimini burada tamamlamıştır. Daha sonra lisans eğitimi için İstanbul Üniversitesi’ne gelen Dilhan Eryurt burada matematik eğitimi yanında astronomi eğitimi de alır. 1953 yılında Michigan Üniversitesi’ne giden Dilhan Eryurt burada hocalarının ısrarına rağmen profesör olmamış ve yurda dönüp araştırmalarına burada devam etmiştir. Daha sonra NASA’da, Newyork’taki Goddark Uzay Araştırma Enstitüsü’nde çalışmış ve buranın tek kadın astronomu olmuştur. Başarıları ise Güneş’ten gelen nötrinoların teorik hesaplamaları üzerine çalışmalardır. Prof. Dr. Hakkı Ögelman’a göre Dilhan Eryurt ‘bilimin virtüözü’dür

Oktay Sinanoğlu (1935-2015)

Oktay Sinanoğlu, babasının başkonsolosluk görevi nedeniyle İtalya’nın Bari kentinde 1935 yılında dünyaya gelmiştir. 1939 yılında ise Türkiye’ye gelmişlerdir. 1954 yılında Atatürk tarafından 1928 yılında kurulmuş olan TED Yenişehir Lisesi’nde burslu olarak okumuş ve burayı birincilikle bitirmiştir. Okulun bursuyla da kimya mühendisliği okumak için A.B.D.’ye giden Oktay Sinanoğlu, burayı ve MIT’yi birincilikte bitiren Oktay Sinanoğlu, 8 ayda yüksek kimya mühendisi olmuştur. Tekrar 1959 yılında Kaliforniya Üniversitesi’nde Berkeley’e dönerek zamanının kuantum kimyacısı K. S. Pitzer ile yaptığı doktorasını ise iki yılda tamamlamıştır.

Bir yıl kadar Lawrence Radiation laboratuarında çalıştıktan sonra 1960 yılında Yale Üniversitesi’nde ‘yardımcı profesör’ olarak çalışmıştır. Oktay Sinanoğlu’nun başarıları ise 1961-1962 yıllarında atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı ile profesörlüğe adım atmasıdır: Temel fizik kanunlarından başlayarak çeşitli maddelerin kimyasal ve fiziksel özelliklerini bulmak için gerekli bu kuramla, 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını dünyaya kazandırmış ve henüz 26 yaşında son 300 yıldır Batı’da en genç yaşta profesör olarak Yale Üniversitesi’nce dünyaya tanıtılmıştır. Yale Üniversitesi’nde ikinci kürsüye atanmış, bu kürsü dünyada yeni kurulmaya başlanan ‘Moleküler Biyoloji’ alanı idi.

Kalıtımı sağlayan DNA molekülünün neden çift sarmal olduğunu ve bunu bir arada tutan kuvvetlerin neler olduğu üzerine yaptığı çalışmasıyla (solvofobik –çözgeniter kuvveti- kuramı) moleküler biyolojinin kurucuları arasına katılmıştır. Tamamen ayrı bir saha olan yüksek enerji fiziği üzerine çalışmaları sonucu ‘yeni sekiz mezon’ (maddeyi oluşturan parçacıkların sekizi –mezonlar ikili kuarklar halinde bulunurlar-) ve özellikler kuramını bulmuştur. Diğer bir başarısı ise (çok fazla kuramı olmakla birlikte sadece belli başlı alanlar alınacaktır) bilime kazandırdığı Sinanoğlu yöntemidir. Bu yönteme göre bağ-yapan ve bağ-yapmayan orbitallerin sayısını bularak, molekülün kararlılığını veya tepkimenin olabilirliğini önceden kestirmektedir.

1964 yılında ise TÜBİTAK Bilim Ödülünü alan ilk kişidir (TÜBİTAK ise 1963 yılında kurulmuştur). 1968 yılında ODTÜ Teorik Kimya Kürsüsünü kuran Oktay Sinanoğlu: bilimde birçok ödülünde bu yönde sahibidir. Bunlar sırasıyla Alfred P. Sloan Ödülü, Alexander von Humboldt Ödülü, Japonya’nın Uluslar arası Seçkin Bilim Ödülü, Sedat Simavi Ödülü, Bilgi Çağı Ödülü, İLESAM Üstün Hizmet Ödülü ve Uğur Mumcu Bilim Ödülüdür. Dünya bilim literatürüne geçmiş kuramları ise şunlardır (bu kuramlar dışında bilim insanımızın daha birçok kuramı daha vardır) ; Atom ve Moleküllerin Çok Elektronlu Kuramı, Çözgeniter Kuramı, Kimyasal Tepkime Mekanizmaları Kuramı, Mikrotermodinamik ve Değerlik Kabuğu Etkileşimi Kuramıdır. Türkçe’nin aynı zamanda eğitim dili olarak kullanılmasını da savunan bilim insanımız, bu yönde geniş çalışmalar yapmış ve 19 Nisan 2015 yılında hayata gözlerini kapatmıştır.

Afet İnan (1908-1985)

Afet İnan Selanik’te 1908’de doğmuş, Balkan Savaşları’ndan sonra Anadolu’ya göçmüş ve babasının görevinden dolayı birçok yerde bulunmuştur. İlköğrenimine Eskişehir Mihalıççık ilçesinde başlamış olan Afet İnan, daha sonra öğrenimini Ankara ve Biga’da sürdürerek 1920’de okuldan mezun olmuştur. Babasının görevi nedeniyle Antalya Elmalı’da öğretmenlik belgesini alarak, Elmalı Kız Okulu’na öğretmen olarak atanmıştır. Daha sonra 1925 yılında Bursa Kız Muallim Mektebi’ni bitirerek, İzmir’de Redd-i İlhak Okulu’nda göreve başlamıştır. Bu okulda daha sonra Atatürk’le tanışıp onun manevi kızı olmak şerefine nail olacaktır.

Dil kursu için Fransa’ya gönderilen Afet İnan, dönüşünde Fransız Kız Lisesi’nde eğitim görmüş ve Ankara’da birçok okulda görevler almıştır. Kendisine yeni kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde öğretim görevliliği teklif edilince, Afet İnan yüksek öğrenimini Cenevre’de yapmaya karar vererek, Cenevre Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Bilimler Fakültesi’nin Yakın Çağ ve Modern Tarih bölümüne kaydolmuştur.

Burada İsviçreli Antropolog Eugene Pittard’ın öğrencisi olmuş ve ’Türk Osmanlı Devrinin Ekonomik Tarihi’ adlı tezini sunarak 1938’de lisans diplomasını almıştır. ‘Türk Halklarının ve Türk Tarihinin Antropolojik Karakteri Üzerine’ konulu doktora tezi ile Temmuz 1939’da ise doktorasını tamamlayarak ‘Sosyoloji Doktoru’ unvanı almıştır. Afet İnan’ın ise önemi şuradan gelmektedir. O Türkiye’nin ilk tarih profesörüdür. Diğer bir alanı da sosyolojidir. O Türk Tarihi Heyeti’nin 16 kişilik kurucu üyeleri arasında yer almış ve Türk Tarih Kurumunun kurulmasında öncülük etmiştir. Kendisi aynı zamanda Atatürk’ü manevi kızıdır.

Halil İnalcık (1916-2016)

Halil İnalcık 1916’da İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Aslen Kırım Tatarı olan Halil İnalcık, daha sonra İstanbul’dan Ankara’ya taşınırlar ve Halil İnalcık burada Gazi İlkokulunu, daha sonra ise eğitimini birçok ilde tamamlayarak (ortaokulu Sivas’ta, liseyi ise Balıkesir Öğreten Lisesi’nde) yüksek öğrenimine Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde devam eder. Daha sonra doktora tezini ‘Tanzimat ve Bulgar Meseleleri’ üzerine yapan Halil İnalcık, burada tezinden dolayı büyük bir övgüye maruz kalır. Öyle ki, zamanın Bulgar elçiliğinde bir heyet Halil İnalcık’ı kutlarlar. Bu dönemlerde UNESCO ‘Dünya Tarihi’ adlı bir kitap çıkarmaktadır. Halil İnalcık’ta bu kitabın oluşturulmasında görev almıştır. Halil İnalcık’ın şu sözleri ise tarih biliminin tarafsız-objektif olması gerektiğini vurgulamaktadır. ‘Daima belgelere sadık kalın ve asla övünmek için tarihiniz hakkında mübalağa etmeyin’ sözleri bilim tarihi açısından önem teşkil etmektedir. Kendisi ayrıca Bristish Akademisine seçilen tek Türk tarihçisidir. Birçok ödülü de bulunan Halil İnalcık’ın (Rockfeller Vakfı, Türk Tanıtma Vakfı, ODTÜ Mustafa Parlar Vakfı, Sedat Simavi Vakfı, Dışişleri Bakanlığı Yüksek Hizmet Ödülü gibi) birçokta dil bildiği ve birçok eserinde sahibi olduğu tarih sayfaları arasındadır.

Kaynaklar:

1.Acun, Fatma., Cumhuriyet Döneminde Bilim ve Teknolojinin Gelişimi
2.Ergün, Mustafa., Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi
3. Türkler Ansiklopedisi –Ortaçağ- (Cilt.15)
4. Erdem, Ali Rıza., Üniversitelerimizin Bilim Tarihimizdeki Yeri
5. İnönü, Erdal., Cumhuriyet Döneminde Bilim Tarihi’nin Önemi ve Anlamı
6..Unat, Yavuz., Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Astronomi Çalışmaları
7..Baysal, Bahattin., Türkiye Cumhuriyeti Döneminde Kimya Bilimi
8.Dosay Gökdoğan, Melek., Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi Matematiğine Kısa Bir Bakış
9.Tüzün, Yalçın., Dr. Hulusi Behçet
10.Satar, Gülay., Hulusi Behçet ve Behçet Hastalığının Tıp Literatürüne Giriş Süreci
11. Akbaş, Meltem., Kerim Erim’in Biyografisi ve Yayın Listesi
12. Ekmeleddin., Fatin Gökmen (öl.1955)
13. .Remziye Hisar – Bilim ve Teknik Dergisi
14. Feza Gürsey – Bilim ve Teknik Dergisi
15. Gazi Topdemir, Hüseyin., Kuramsal Fizikte Evrensel Bir Değer; Feza Gürsey – Bilim ve Teknik Dergisi Şubat 2011
16. Cahit Arf – Bilim ve Teknik (Şubat 1994)
17. Kahya, Esin, Türk Bilim İnsanları, Nobel Yayınevi (Ocak 2013)